Ege Bölgesi’nin kadim kültür ve doğa hazinelerinden Kütahya, ziyaretçisine derin izler bırakır; tarihten doğaya uzanan bir yolculuk, şehrin her köşesinde saklı. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar süregelen anılar, termal sular ve antik şehirlerin eşsiz dokusu burayı ayrıcalıklı kılar. İşte Kütahya’yı keşfe dair bir derleme.
Şehrin simgesi, belki de her bakışta farklı hissettiren bir yapı. Bizans izleri taşır, 72 burçla çevrelenir ve şehre tepeden bakma imkânı sunar. Hisar Tepesi’nde kısa bir yürüyüş sonrası Kütahya’nın panoramik manzarasına hayran kalabilirsiniz. Kaleye çıktığınızda çayınızı yudumlayabileceğiniz birkaç mekan da bulacaksınız.
Kütahya demek çini demek, ama bundan fazlası. Çini Müzesi, bu sanatı sevenler için bir başyapıt gibi. Germiyan Beyi II. Yakup Bey tarafından yaptırılan tarihi medrese binasında 1999’da açılan müze, şehrin çiniyle olan köklü ilişkisini gözler önüne serer. Sergideki detaylara dikkat; Kütahya’nın çini serüveninin izlerini bulacaksınız.
Kütahya’dan başlayarak Eskişehir ve Afyonkarahisar’a kadar uzanan bu vadi, tarihle doğayı iç içe geçirir. Friglere ait kaya mezarları, tapınaklar ve antik yerleşimlerin izlerini taşır. Doğayla tarihin bu kadar iç içe geçtiği nadir bir yer olan Frig Vadisi'nde yürüyüş yaparak kendinizi geçmişin izinde bulabilirsiniz.
Roma’nın mirasını en iyi yaşatan antik kentlerden biri. Çavdarhisar’da yer alır ve Zeus Tapınağı ile tanınır. Stadyum-tiyatro kompleksi, sütunlu caddesi, hamamları ve mozaik süslemeleriyle zamanın güzelliğini keşfetmek isteyenleri bekliyor. Tarihe duyarlılığı olan herkes için adeta bir açık hava müzesi.