Türkiye, yalnızca tarihiyle değil, mutfağıyla da bir lezzet masalı anlatır. Ve o masalın en renkli bölümleri, baharat pazarlarının taş duvarları arasında yankılanır. Her köşesinde bin bir aroma, her tezgahında geçmişten bir fısıltı… Öyleyse, bu büyülü dünyaya doğru yola çıkalım mı?
İstanbul’da, baharat denince adres bellidir: Mısır Çarşısı. O daracık koridorlarından geçerken sanki zamanda geriye savruluyorsunuz. Osmanlı saraylarının mutfağında dolaşır gibi bir his… Safranın altın rengi, tarçının sıcak kokusu, karanfilin baş döndüren aroması! Ve yanı başındaki Kapalıçarşı… Baharatla yetinmeyenler için bir hazine sandığı. Halılar, mücevherler, el işçiliğiyle donatılmış bir masal. Bir yanda alışveriş, diğer yanda tarih. Ayaklarınıza kara sular inse de o atmosferden kopmak istemeyeceksiniz.
Güneydoğu’nun baş tacı Gaziantep, yalnızca baklavasıyla değil, baharat çarşılarıyla da kalbinizi çalar. Bakırcılar Çarşısı çevresindeki dükkanlar birer tat laboratuvarı gibidir. Zahter mi ararsınız, yoksa güneşte kurutulmuş biber mi? Hepsi burada, hem de en tazesinden. Bir de o kokular var ya… Antep’in sokaklarını sarar, sizi çağırır. Baharatların her biri, Antep mutfağının sırlarından birer fısıltıdır. Sanki her köşesinde bir tabak dolusu hikaye bekler sizi.
Şanlıurfa, isotun memleketi. Sıcak güneş altında kurutulmuş biberler, koyu kırmızıya çalan rengiyle gözünüzü de gönlünüzü de doyurur. Çarşıdaki tezgahlar birer resim sergisi gibidir; her bir baharat başka bir fırça darbesi. İsotu elinize alın, koklayın. Buram buram Anadolu. Satıcılarla laflayın, tarifler isteyin. Çünkü burada baharat, sadece yemek değil; bir yaşam biçimidir.
Akdeniz’in o kendine has esintisi, baharatlarına da yansımış. Antalya pazarları, bir yandan kekik ve adaçayıyla ruhunuzu tazelerken, bir yandan da taze defne yaprağıyla mutfağınıza şifa taşır. Bodrum pazarlarında ise deniz kokusuyla baharat aroması iç içedir. Burada baharat almak, sadece alışveriş değil; küçük bir tören gibi. Pazarcılarla şakalaşmadan, birkaç baharat tadına bakmadan dönmek olmaz.